21 Aralık 2020 Pazartesi

BABAM VE ALİ GALİP – Gülay Perşembe

 


Ali Galip, ağzımızı tatlandıran İzmir’in simge lezzetlerindendir. 1900’lü yılların başından itibaren bu lezzetleri halkla buluşturur. İhracat yapar, uluslararası olur. İzmir’in kozmopolit yapısı lezzetlere yansıtılır. Rum, Ermeni, Fransız, İtalyan ustalarla da çalışılır. Bugün İzmir’de Kemeraltı’na gittiğinizde ismi, lezzeti yaşatılmaktadır. Benim hayatımda da Ali Galip’in yeri vardır çünkü rahmetli babam Abdurrahman Akdil, burada 40 küsur yıl çalışmıştır. Fotoğrafta elinde kahve fincanıyla sağda oturan Ali Galip’in emektarı Babam Abdurrahman Akdil’dir. Daha sonra Şekerciler Çarşısı’nda açılan dükkanda çalışmıştır. Kasada oturuşunu hatırlayan kaç kişi kaldı? Babam 1964’de öldüğünde dükkan kapanmıştı. Sadece ALGA çukulatalarına ağırlık veriyorlardı. Ruhun şad olsun babacığım.

9 Eylül 2020 Çarşamba

KURTULUŞ GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN - Gülay Perşembe

    Çocukluğumun 9 Eylül’lerini anımsıyorum. Birçok törenin yanında, bir de geçit töreni yapılırdı. Basmane’den hareket eden topluluk Anafartalar’dan devam ederdi. Pazaryerinde oturan amcamın evinden tabure, oturak ne bulursak alır, Dönertaş Sebili’nin yakınında geçecek topluluğu beklerdik. O yıllarda siyasiler, öğrenciler, birçok kurumlar sırayla geçer bizi heyecanlandırırlardı. Kurumların bizlere attığı küçük reklam numunelerini (sabun, kuru üzüm gibi) kapmayı pek severdik. Bazı senelerde komşumuz Hanife teyze beni de yanına alır, Kemeraltı’nın paralelindeki kocasının manav dükkanına götürür, komşu amca bize kıymalı pide ısmarlar, sonra da Anafartalar’ın devamı olan Kemeraltı’nda töreni izlerdik. 60’lı yıllarda tören akışının yönü değiştirildi. Gelin girdiğim evin (Halitbey İlkokulu’nun yer aldığı sokağı bir adı da halk arasında Tatar Mahallesi’dir) yanındaki sokak ki, bir ucunda Akarcalı (Tatar) Camii, diğer ucunda da Varyant’taki Fatih Camii vardır. O sokağın Varyant’a çıkan yanı merdivenlidir. Bütün mahalle bu merdivenlere sıra sıra oturur töreni izlerdik. Çünku artık Basmane’den gelen topluluk, İkiçeşmelik’ten çıkıp Varyant’tan Konak’a iniyorlardı.

    33 senedir İnönü Caddesi’nde oturuyorum. İlk yıllar 9 Eylül akşamları askerler fener alayı ile geçerlerdi. Son yıllarda göremiyorum. Belki, karşı sıramız Karabağlar Belediyesi  29 Ekim’de olduğu gibi akşam geçit alayı hazırlamıştır. Kurtuluşumuz kutlu olsun.

Fotoğraf: Neslihan Perşembe 


 

1 Eylül 2020 Salı

ŞALGAM SUYUNU BİLMEZDİM – Gülay Perşembe

Evlenmeden evvel şalgam suyunu bilmezdim. Mersin-Tarsus kökenli bir aileye gelin gidince öğrendim. Biz acısızını yapıyorduk.  Biz dedimse ben ancak bebelerimle evle uğraşırken, kayınpederim ve  kayinvalidem oturur, büyük,ağzı dar bir damacanaya şalgamları doğraralardı. Ben de kaynattığım pancarların suyunu katardım.

Mersin’de renk için kırmızı havuç kullanırlarmış. İzmir’de bulunmadığı için biz pancar kullanıyorduk. Damacana şalgam ve pancar suyu ile dolunca mayalanması için içine nohut ve bulgur tuz katılıyor. Belli bir zaman sonra içilcek kıvama geliyor. Bir çeşit turşu suyu gibi. Bu fotoğraf bana eski günleri anımsattı. Ruhları şad olsun.

(Fotoğraf pixabay.com’dan alınmıştır.)

 

26 Ağustos 2020 Çarşamba

KİTAP DOSTU EŞİM – Gülay Perşembe

Haberler için açtığım televizyonda zaplarken bir kanalda “Çalıkuşu”nun dizisini gördüm. Gençliğimde  romantik romanları ne çok severmişim. Tekrar tekrar okuduğum “Çalıkuşu”, “Sinekli Bakkal” ve devamı “Tatarcık”, “Jane Eyre”... Sonra klasikleri İzmir Milli Kütüphane’den alıp okurdum. Yerli ve yabancı yazarların o güzel eserleri... Anladığım kadarıyla şimdi gençlerin birçok okuyanı bile eski eserlere merak sarmıyor. Tabii çağlarının yazarlarını tercih edebilirler. Eski eserler bizi mi daha iyi sarardı? Birçok kişi güzel edebi eserleri, hatta tarihi, ancak dizilerden öğreniyor!

Okumak öyle bir arkadaşdı ki, yalnız kitap değil gazete, mecmua, maceralı çizgi romanları da okurduk. 50’li yılların  daha çok erkek çocuklarının okuduğu “Pecos Bill” resimli dergilerini halamın yaşıtım torunlarından alıp okurdum. Şiirde de Ümit Yaşar Oğuzcan sevdalısıydım.

Şimdi bayıldığımız Nâzım Hikmet eserlerinin yasaklı olduğu dönemdi. Evlendiğimde rahmetli eşimin zengin bir kitap birikimi vardı. Kimi kitaplar raflara sığmadığından büyük koliler içindeydi. Bir gün bir koliyi boşalttı. En dibinden Nâzim Hikmet kitapları saklanmıştı. Komünizme gönül vermese de şairin  büyuklüğünü anlamış, kitapları edinmiş. Kızımın dediği gibi elektrikler kesildiğinde her akşam yaptıği hesabı kitabı bırakır, bize o güzel şiirlerden okurdu. Kitap sevdamız eşimle en cok anlaştığımız durumdu. Ev kadınlığı, çocukların yetişmesi, büyükleri de kollamam kitaplarla dostluğumu seyreltse de eşimin sevdası hep devam etti. Hatta ölmeden geçirdiği bir yıllık yatak hapsinde bile kitap okuyarak sıkıntısını belli etmedi.

Kitap dostu eşim ruhun şad olsun.

(Fotoğraf pixabay.com’dan alınmıştır.)

 

 

2 Ağustos 2020 Pazar

İZMİR KÖRFEZİ’NDE LİDAKİ – Gülay Perşembe


İzmir’de yer alan Göztepe Vapur iskelesi ile Marina arasında yaz başlarında her sabah 30-40 teknenin ne avladıklarını merak ederdim. Ne avladıklarını sonunda öğrendim. Çipuranın küçüğü olan Lidaki avlıyorlarmış. Bu balık Akdeniz’de yayılıyormuş, Türkiye’deyse Ege’de. Çamurlu ortamları seviyormuş. Kontrolsüz avlanma azalmasına neden oluyormuş. Balık çiftliklerinde de yetiştiriliyormuş.

KINALI BAMYA OMLETİ – Gülay Perşembe


Bamya aldın mı küçüklerini seçeceksin. Bu bamyalar için “kınalısını al” derdik. Büyüklerinin de çekirdek dediğimiz tohumlarının çok faydalı olduğunu bu yaşımda öğrendim. Bakın Bamya çekirdeğinin (tohumunun) faydaları nelermiş: Vücuda enerji verir, geç yorulmayı sağlar. Kan şekerini düşürür, vücudun kan şekeri oranını düzenler. Çekirdeklerin lif içeriği hayli yüksektir, mideyi korur, kabızlığı önler.

İlk defa bamyanın omletini de yaptım. Kardeşimin görümcesi yaparmış. Ben karıştırmadım, yumurtaları yiyeceğimiz sırada kırdım. Bir soğan ile bamyaları önce kavurdum. Suyunu tuzunu koydum. İki domatesi de ilave edip pişirdim. Bamyanın bir kısmını isteyene omlet yaptım. Bamya yumurtasız da güzelmiş. Sade kısmına limon veya koruk suyu yakışıyor.

İster misiniz faydaları öğrenilip hem de daha ucuz diye, kırmızı etin pahalılığından tavuk kanadına dönülen ızgara gibi olsun, o da pahalansın.

BİBERLİ EKMEK, SOKAK FIRINI, GÖZ HAKKI – Gülay Perşembe

Birçok kişiden gözlemledim Biberli Ekmek, pul biberle yapılıyormuş. Rahmetli kayınvalidem bana, taze kapya biberi makineden geçirip yapmasını öğretti. Bibere zeytinyağı, soğan, tuz ekleyerek bir iç hazırlanıyor. Ben 20 temmuzda yaptığımda ceviz de koydum. Hamuru da lahmacun, pizza yaptığım mayalı hamur gibi yaptım. 1.5 bardak suya 0.5 bardak zeytinyağı ölçüsüyle hamuru yapıyorum. Tek tek küçük yuvarlaklar şeklinde de yapılıyor. Üzerine de (kimisi de içine) susam konulur. Gelin girdiğim Bayramyeri Tatar Mahallesi’nde otururken, bitişik evde yaşlı bir teyzemiz vardı. Bir gün bana pencereden seslenerek, “Gelin kız! Senin eltin kırmızı kırmızı bir şeyler getiriyor fırına. O nedir ki?” diye sordu. Eltim Yurdanur yengem çok sık yapardı bu biberli ekmeklerden. O zamanlar sokak fırınları çok revaçtaydı. Tam karşımızda bir ekmek fırını vardı. Öğleden sonra mahallenin yemeklerini, böreklerini pişirirdi. Yaşlı teyzemizin sorusunu cevaplamakla kalmadım, Biberli Ekmek yaptığımda da ona götürdüm merak ettiğini tatsın diye. Doğduğum evimize de fırın yakındı. O güzel domates biber dolmalarını, kuzu etli bamyeyi, türlüyü, annemin hamurunu açtığı o sini dolusu börekleri orada pişirtirdik. Karşı sırada bizim de bir ihtiyar Giritli Sıdıka hanım teyzemiz vardı ki hep pencereden bakınan. Rahmetli annem ona da gönderir "Göz hakkı” derdi. Bir biberli ekmek beni ne anılara götürdü.

PATLICAN KEBABI BABAMIN RUHUNA – Gülay Perşembe


FRANSIZ LAMBALARI – Gülay Perşembe

ANNEMİN KAMİNETODA YAPTIĞI KAHVELER - Gülay Perşembe


Ah! O annemin közde yazın da kaminetoda yaptığı kahveler... 40’lı yıllar... Girmesek de yoklukların olduğu savaş yılları. Annemin üç türlü kahvesi vardı. Birincisi dedeme ve babama yaptığı saf kahve. İkincisi misafirlere yaptığı; yarısı kahve yarısı el değirmeninde çektiği kavrulmuş nohut olan paçal kahve. Üçüncüsü gelinlerinin rahat etmek için gönderdiği annemin yüzünü yumuşak görüp sık sık gelen bazı yaşlı teyzelere yaptığı nohut kahvesi. Ruhun şad olsun anneciğimin.


(Fotoğraf pixabay.com'dan alınmıştır.)

PATLICAN DEYİP GEÇMEYİN – Gülay Perşembe



Patlıcan deyip geçmeyin. En çeşitli yemeklerinin yapıldığı sebzedir. Bu uzun patlıcanları halen İzmir Tire’de yetiştirmeye uğraşıyorlar. Tire’ye has bu tohum. 65-70  yıl öncesine gidiyorum. Büyükbaba dostu Derviş amcalarda Tire’de geçirdiğimiz bir haftayı ev sahiplerinin misafirperverliklerini unutamam. Çocuktuk, evin torun çocuklarıyla gezmiş eğlenmiştik. Adnan, Rıdvan, Mualla bir daha görüşemedik. Semra Aydın hanımdan bazi haberlerini aldım. Annelerinin de babalarının da adları Yaşar’dı. Cümle ölmüşlerinin ruhu şad olsun. Bizi Tire’de gezdirmişlerdi. Dere kahve ve diğer mesire yerlerini de dolaşmıştık. Şimdi Tiremiz de çok gelişti. En azından Tire'nin Giritli köyüne her yıl festival için gidiyoruz. Sevgili Semra Aydın hanımefendinin paylaşımından aldığım bir patlıcan fotoğrafı neler anımsattı.


((Fotoğraf TÜPAK-Tire Üretim ve Pazarlama Kooperatifi'nin Facebook sayfasından alınmıştır.)

OKUMAYA DÜŞÜNMEYE ÜRETMEYE – Gülay Perşembe

      Sinema kanallarında yine karşıma "Nadide Hayat" filmi çıktı ve dalıp gittim. Kardeşim soruyor "Kaçıncı izleyişin?"...