Haberler için açtığım
televizyonda zaplarken bir kanalda “Çalıkuşu”nun dizisini gördüm. Gençliğimde romantik romanları ne çok severmişim. Tekrar
tekrar okuduğum “Çalıkuşu”, “Sinekli Bakkal” ve devamı “Tatarcık”, “Jane Eyre”...
Sonra klasikleri İzmir Milli Kütüphane’den alıp okurdum. Yerli ve yabancı
yazarların o güzel eserleri... Anladığım kadarıyla şimdi gençlerin birçok
okuyanı bile eski eserlere merak sarmıyor. Tabii çağlarının yazarlarını tercih
edebilirler. Eski eserler bizi mi daha iyi sarardı? Birçok kişi güzel edebi
eserleri, hatta tarihi, ancak dizilerden öğreniyor!
Okumak öyle bir arkadaşdı
ki, yalnız kitap değil gazete, mecmua, maceralı çizgi romanları da okurduk. 50’li
yılların daha çok erkek çocuklarının
okuduğu “Pecos Bill” resimli dergilerini halamın yaşıtım torunlarından alıp
okurdum. Şiirde de Ümit Yaşar Oğuzcan sevdalısıydım.
Şimdi bayıldığımız Nâzım
Hikmet eserlerinin yasaklı olduğu dönemdi. Evlendiğimde rahmetli eşimin zengin
bir kitap birikimi vardı. Kimi kitaplar raflara sığmadığından büyük koliler
içindeydi. Bir gün bir koliyi boşalttı. En dibinden Nâzim Hikmet kitapları
saklanmıştı. Komünizme gönül vermese de şairin
büyuklüğünü anlamış, kitapları edinmiş. Kızımın dediği gibi elektrikler kesildiğinde
her akşam yaptıği hesabı kitabı bırakır, bize o güzel şiirlerden okurdu. Kitap
sevdamız eşimle en cok anlaştığımız durumdu. Ev kadınlığı, çocukların yetişmesi,
büyükleri de kollamam kitaplarla dostluğumu seyreltse de eşimin sevdası hep
devam etti. Hatta ölmeden geçirdiği bir yıllık yatak hapsinde bile kitap okuyarak
sıkıntısını belli etmedi.
Kitap dostu eşim ruhun şad
olsun.
(Fotoğraf pixabay.com’dan
alınmıştır.)