Sıdıka Avar, Türkan Saylan'dan evvel Anadolu’daki kız çocuklarının okuyup bir meslek sahibi olmasına çabalamış bir öğretmen, bir eğitim mücahididir.
İcabında katır sırtında
dağlara tırmanmış, mezralardan ailelerini ikna ederek kızları Kız Enstitülerinde
okutmuş, vatanımıza birçok öğretmen de kazandırmıştır. Hatıralarından oluşan bu
kitapta yaptıkları aynı zamanda yöre halkına yaptığı iyiliklerin de
hikayesidir.
Başına gelen ufak bir kazadan
sonra “Bana bisey olursa kızları kim toplar? Tatilde köylerine kim getirir?”
diye dertlenip derdini egitim müsteşarına da açıp kabul görünce yetiştireceği Nezahat’i yanına
alıp Bingöl'ün Kığı ilçesine gitmek için yola düşmüş. Esas anlatmak istediğim
olay da, kamyonla yaptıkları bu seyahatten.
Kamyonun üstü de mal yanında
insan yüklü... Mola verdikleri bir yerde inen bir yolcunun inlemeleri hastalığının
had derecesini gösteriyormuş. İnleyip su
isteğine “Çay vereyim mi?” diyen Sıdıka Avar, adamcağıza içirmiş ve zorlukla
tekrar kamyonun tepesine çıkarmalarına yardım etmiş. Bilmem kaç kilometre, kaç
saat sonra, yukarıdan bağrışmışlar: “Hey şoför! Bu herif öldü! Dur da indirek.”
Bu duruma “Çok üzüldük” diyor Avar ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Nezahat’la biz
de indik. Bağırdım ‘Durun! Öldü diye dağ başında bırakılir mı? İlk köyde
bırakırız, kendi köyüne ulaştırırlar.” Halkın homurdanmasına aldırmadan, yakın
köye teslim çağrısını tekrarlamış. Ama içine bir kurt düşmüş “Şu aynanı ver
Nezahat” demiş. Ölü bildikleri adamin ağzına tutunca buhar olusmuş. “Bu adam
yaşıyor! Az daha dağ başında onu bırakacaktınız!” demiş. En yakın köye kadar,
hastanın ağzına ince kestiği elmaların suyunu, biraz da limon sıkmış. Zar zor
yutarmış hasta adam. En yakın köyde de hastayı bırakmışlar kendi köyune
ulaştırsınlar diye. Hala yolcular “Boşuna bu adam gidici” derlermiş. Seneler
sonra yine bir Kığı seyahatinde, şafakla hareket edecekleri için bol ekmek
alayım diye aranırken hepsinde o saatte ekmeklerin bitmiş olduğunu görür. Üçüncü
fırında da yok cevabını veren çırak çocuğa içerden bir bariton erkek sesi “Dur
hele!” der. Küçük bir kapıdan eğilerek geçen bir erkek
“Oy! Anam babam, sen hoş gelmişen!” diye koşup ellerine sarılmış Sıdıka
Avar'ın. Birini bırakıp birini öpermiş ellerinin. “Seni Allah'ın gönderdiği ermişsen, evliyasan,
nesen? Koş Güllü, beni dirilten hanım aha bu hanımdır, elini ayağinı öpmüşez. Aha
sen kamyonda bir ölüyü dirilttin ya, o benem işte!”
Anlatmış “Bir hafta o köyde
kaldıktan sonra, meşelerden bir sedye yapıp köyüme getirmişler. Zamanla
iyileşip tarlamı satıp bu fırını açtım” demiş. Ardından da “Hiç ben seni
ekmeksiz bırakır mıyım? Anamdan irelisin, emret ki yapam!” deyip bütün gece
uğraşıp sabaha ekmekleri yetiştirmiş.
Bir insani kurtarmak ne güzel şeydir.