26 Kasım 2021 Cuma

CÜMBÜŞ – Gülay Perşembe

 

TRT Müzik kanalında “cümbüş”le müzik yapılan bir program var. Sanat musikisinin gençliğimizde ezberimiz olan o güzel melodilerini çalıyorlar. Merak ediyorum “cümbüş” ile “ud”un farkını. Araştırınca; "cümbüş"ün "ud"dan farkının 12 telli bir melez tınıya sahip olduğunu öğreniyorum. Cümbüş, Zeynel Abidin Cümbüş (1881-1947) tarafından 20. yüzyılın başlarında geliştirilmiş. Sosyal medyada okuduğuma göre Zeynel Abidin Cümbüş, İzmir'de Beyler Sokağı’nda dükkân açmış ve bu dükkanda çalgı imalatına başlamış.

Yine okuduklarıma göre "cümbüş"; kimliğine ulaşamamış bir çalgı. "Ud" ile en belirgin farkı; yüksek ve metalik ses tonuymuş. Ayrıca çıkabilir sapı sayesinde gövdeye değişik uzunlukta saplar konularak, sadece sapı değiştirilerek standart bir "ud"a, "mandolin"e ya da "tanbur"a dönüşebiliyormuş.

 



Aslında "tanbur"a bayılırım ama yaylı çalınırsa aynı ney gibi insan sesine en yakın sanat musikisi sazı olarak duyumsarım.

 

21 Eylül 2021 Salı

"SEVGİNİN IŞIĞINDA ZAMANA DOKUNMAK" KİTABINDA YAZAR AİLESİNİ ANLATIYOR – Gülay Perşembe

   


    Oldum olası anı kitaplarını severim. Benim dünyamda daha bir yaşanmışlık anlatır sanki. Bitirdiğim “Sevginin Işığında Zamana Dokunmak”, yazarımız Tülay Pırlant’ın kitaplarından biri. Tülay Pırlant kitabında ailesinin hayatını okurlarla paylaşırken Türkiyemin aydınlanma dönemlerini, karartma hareketlerini de anlatıyor.

    Kitapta; köy enstitüsü mezunu öğretmen bir baba ve aydın bir köy ebesinin, Türkiye’yi kalkındırmak, gençlerini eğitmek çabalarını okuyorsunuz. Bu okumada çalışan anneye özlem duyma da var. Her şeyden öte köy enstitülerinin o fakir çocuklarının, nasıl aydın, vatana millete faydalı işler yapan bireyler olarak yetiştirildiğine dikkat çekiliyor. Gözlemlerine tanık olduğumuz yazar, bazen hayal kurmanın nasıl isteklere zemin hazırladığını belirtiyor. En güzeli de benim yaşadıklarıma benzer tarihsel gerçekleri de anlatması.

    Kızımın 2018 yılında İzmir Kitap Fuarı’nda edinip benim adıma imzalattığı Etki Yayınları tarafından yayınlanan “Sevginin Işığında Zamana Dokunmak”, kitaphanesinden yeni elime geçti. Yazarımıza nice kitaplar yazması dileğiyle 23 Eylül’de kaybettiği annesinin yıldönümünde tüm ölmüşlerimizin ruhları şad olsun.


 

16 Haziran 2021 Çarşamba

SARDUNYALAR -Gülay Perşembe


 Sardunya çiçeği yetiştirmesi kolay ve çiçekleri uzun zaman dayanır, onun için çok severim.

Çocukluğumun avlusunda, rahmetli babam onca güzel kokulu çiçeği yetiştirirdi ki sardunyayı aramazdık.
Mis kokulu rengarenk güller, karanfiller, şakayık, hanımeli yasemin hele ful. Her birinin kokusu ayrı renkleri ayrı güzel.
Eskiden pencere ferforjelerinin ardında görürdük sardunyaları, şimdilerde balkonlarda.
Bize verdiği göz zevki ve meşguliyet dışında bir de pek çok faydasını öğrendim. Mesela uykuyu düzenliyor.
Zor dalıyorsanız, alın yatağınızın bir metre yanına bir saksı sardunya. Bizim pek hissetmediğimiz kokusu uykumuzu getiriyormuş. Pencere kenarlarında tozu tutar, iceri girmesini önlermiş. Sivrisinek ve kara sineklerin girmesini de önlermiş. Onca güzelliği yanında böyle faydalarını da öğrendik ne mutlu bize...


 Merak ettiğim her şeyi araştırırdım. Şimdi torunlarım beni internet deryasına bulaştırdılar.

Pazar büyük bulmacasında da tabletim arkadaşım. Bilmediğim bir konu bir kelime veya bildiğim ama manasını hatırlamadığım her kelimede beni aydınlatıyor. Bazi bilgilerin yanlış olabileceği söylense de, büyük kolaylık yerimizden kıpırdamadan bilgiye ulaşmak.

Meydan Larousse'ları yeni almışız 80li yıllar. Yaza rastlamış ki yazlığımızdaki kütüphanede kalmış.

Mevsim bahar, hafta sonu yazlığımıza gittiğimizde, kötü bir olayla karşılaşıyoruz. Eve hırsız girmiş. Rahmetli eşimin salona bir koşuşu var, acaba Meydan Larousse'lerim yerinde mi? Hani hocanın fikri ne ise zikri de o derler ya, rahmetli için en değer verdiği kitapları. Tabii yerlerinde duruyorlar. Neyse arkalarını kontrol için yere de atılmamış.

Yükte hafif pahada ağır şeyleri alırlar ama pahada ağır bir şey  yok. Battaniye yastık gibi şeyleri almışlar, televizyonun kordonunu kesmişler ama alamamışlar çünkü kapı kilitli, pencereden girmişler. Allah kimseye vermesin. İnsan bir hoş oluyor yabancıların dolaşmış olduğunu düşünmekten.

Aslında, hangi akla hizmet  bilmiyorum iç kapıları da kilitlemişim. Merak edip kapıları kırıp dolaşmışlar. 

En büyük zararımız da onlar olmuştu.

Toz alırken beni anılara götüren Meydan Larousse'lar...

5 Haziran 2021 Cumartesi

ANI ŞARKILARINIZ VAR MIDIR? - Gülay Perşembe

 

Eşimle tanıştığım yıldan ve onu kaybettiğim yılda iki şarkı. O zamanların en çok sevilen Türk Sanat Müziği şarkıları... Bir de Halime teyzemin anı şarkısı; Beklenen şarkı. 1954 yılının Zeki Müren şarkısı. Zeki Müren’in Güzel Sanatlar Akademisi'nden hocası Prof. Sabih Gözen güftesine yaptığı "Beklenen Şarkı": "Gözlerinin içine başka hayal girmesin..." Hasta yatağındaki enişteme bakarken mırıldanıp “Bizim şarkımız”  dediği.

1966 yılında eşimle nişanlı iken şarkımız; Fakih Özlen güftesine Muzaffer İlker’in bestelediği “Şarkılar seni söyler dillerde nağme adın/Aşk gibi sevda gibi huysuz ve tatlı kadın...”

Yıl 1988. Hasta yatağındaki eşime “Bu bizim şarkımız” dediğim Fethi Karamehmetoğlu’nun güfte ve bestesini Hicaz makamında yaptığı şarkı “Hiçbir Şeyde Gözüm Yok, Sen Yanımda Ol Yeter.”

Gençliğimizde Türk Sanat Musikisi’ne gönülden bağlıydık. Ve radyodan dinleye dinleye adeta ezberlerdik. Basit kağıtlara yazılıp katlanmış kitapçıklarla satılırdı o güzel sanat musikisi bestelerinin güfteleri. Çok ucuza alıp ezberlerdi meraklıları.

Eskileri yaz diyor ya kızım, bugün de bu kadar...


13 Mayıs 2021 Perşembe

ÇOCUKLUĞUMUZUN BAYRAMLARI – Gülay Perşembe

80 yaşında da çocukluğunun bayramlarını anmak...

Bayramın birinci günü rahmetli babam namazdan eve dönmezdi. Şekerciler bayramda da açık olur. Arkadaşlarıyla günleri paylaşır, nedense ilk günü kendisine ayırırdı.



Duyardım dayılarımın namazdan sonra Girit böreği alıp evlerine gittiklerini (Yeni evlenen damatlar da ertesi günü Girit böreği alıp kızın anne babasının evine uğrarlardı.) Bizler de giyinip kuşanıp Kestelli’de dede evine giderdik. Ev şenlenirdi. Büyük teyzem, eniştem ile Menemen’den gelirler, dayılar, kuzenler bir şenlik ki sormaya görün.



Yeni giysilerimizle birbirimize bakışırdık. Mevsimine göre; basma, keten, yünlü pazen... Bir yıl Memetali dayım kızına ve teyzemin kızına yanar döner taftalardan almış bayramda dikmeleri için. Halime teyzem “Ablamın kızlarına da yaptıralım” demiş. O bayramın yanar döner tafta elbiselerini çok sevmiştik. Her birimiz pırıltılı o giysilerle dolanıp durduk.



Akşamüstü işten gelen babam da dedeme uğrar bayramlaşır sonra evimize dönerdik. Oradan amcama giderdik. Rahmetli amcam babamdan 25 yaş büyüktü. Biz onu büyükbaba yerine koymuştuk.

1897 yılında yetişkin olarak ailesiyle Giritten gelmişti. (Babam 1900 yılında Türkiye’de doğmuş.) Halam da yetişkin gelmiş . Onun için baba tarafı kuzenlerim yaşça bizden büyük oldukları için, biz onların çocuklarıyla çağdaşız.



Bayramın ikinci günü bize ziyaretler olurdu. Üçüncü gün de babamın bolca olan ve yaşça büyük olan kuzenlerini dolaşırdık, hatta Tepecik’te olana bile yürüyerek giderdik.



Amcamlar, Namazgah bayram yerine yakın otururlardı. Biz de Bayram yerine uğrar 8-10 kişilik salıncaklara biner, daha birçok eğlenceliklerle gönlümüzü hoş ederdik. O meydan gözümüze kocaman gözükürdü. (Sonradan gittiğimde küçük göründü.)

Çocuklarımın küçüklüklerinde de her birine bayramlıklarını dikerdim. Torunlarıma da diktim. Onların bayram hatıralarını da onlar anlatsın. Nice ziyareti bol bayramlara...

(Fotoğraf: Neslihan Perşembe Kulakoğlu)

 

 

2 Mayıs 2021 Pazar

ESKİ LİMAN – Gülay Perşembe

 


Eski liman (1950) Şimdiki Pier’in yan tarafındaydı. Tam da İstanbul'a Kadeş Vapuru’yla gittiğimiz yıl. 11 yaşımda ilkokul beşe geçtiğim yılın sömestrinde. Ali Galip Firması kaliteli çukulata işine başlayacaktı. Babamın Giritli olduğunu biliyorlar. Çikolata sanayi de Rumların elinde. Gidip fikir alır, ara konuşmalarından da bir şeyler öğrenir diye göndermiştiler. Oradayken babam bizi de çağırdı. Kalacağımız ev, o zamanlar Fındıkzade’de oturan kuzenim Nergiz ablanın eviydi. Babam işleri arasında bizleri de İstanbul’da gezdirdi. Hatırladıklarım; Eyüp Sultan’a gittiğimiz, Kapalı Çarşı... Bir yokuştan tırmandığımızı hatırlıyorum. Acaba Cağaloğlu muydu?

O zamanlar henüz o geniş caddeler açılmamıştı. Yürüyerek Aksaray’da dolaştığım da hayal meyal zihnimde.

Babamın iş seyahati işe yaradı mı bilmiyorum ama çok uğraşsalar da kaliteli Al-Ga çukulatasını yıllar sonra başardılar.

Babam bizi önden İzmir’e gönderdi çünkü kardeşim Senay ilkokula yazılacaktı.

Sonradan rahmetli eşimle de birkaç kez İstanbul’a gittik. Değişikliği gözledim. Şimdi gitsem iyice saşırırım.

Dizilerde görüyoruz, bazı semtler nasıl betonlaşmış. Değişim kaçınılmaz ama çocukluğumuzun o güzel dokusunu da özlüyoruz.

KARDEŞLİK HAFTASI (28 Nisan-4 Mayıs) – Gülay Perşembe

 Kardeşçe çalışmak, kardeşçe paylaşmak ve kardeşçe mutlu olmak...

Bunları yapmak için mutlaka kan bağıyla kardeş olmak gerekli mi? Hiç değil, hep birlikte, kardeşçe mutlu yaşayabileceğimiz bir dünya diliyorum.

HAZERAN İSKEMLE – Gülay Perşembe

 


Hazeran iskemle. Bir de işlemişler. Bu kaplama desenini ne zaman görsem, çocukluğumda gittiğimiz bazı akraba evlerini hatırlarım. Bir de Kestelli Caddesi’nde dede evi komşusu Paşa hanım teyzeyi. Paşa dedim de askeriyeden emekli zannetmeyin. Eskiden Paşa (General) zevcelerine Paşa hanım derdik nedense. Misafirliğine gittiğimizde (bu ara o ev şimdi birkaç katlı bir otel, İkiçeşmelik’ten Kestelli’ye girerken sağ başta) böyle hazeran koltuk takımı bizi ağırlardı. Hele o sallanan koltuğa bayılırdım. Ve iç avlusundaki fıskiyeli havuzuna. Büyüklerimizi ağırlarken biz çocuklar da çakıl taşlı desenli avluda oynardık. Ruhları şad olsun cümle ölmüşlerimizin....

ÜÇ YAZ İKİ KIŞ RAMAZANI-Gülay Perşembe

 


Üç yaz, iki kış ramazanı geçirdim. (Tabii birçok da bahar ramazanı.)

İlk yaz ramazanı çocukken 40'lı-50'li yıllar. Anılarımda kalan hasır serilmiş bahçesinde teravih namazı kıldığımız Namazgah Patlıcanlı Camii.

İkinci yaz ramazanı 70'li-80'li yıllar Urla İskelesi'nde yazlığımızda geçen ve çok sıcak olan havadan kadın kadına denize bile girdiğimiz.

Ve üçüncü yaz ramazanını yaşlılığımda bitirirken artık takatımızın kalmadığı üzüntüsü. Başka türlü telafisinin  de kişilere faydası olduğu inancıyla... Hayırlı Ramazanlar cümlemize...

(Fotoğraf: Neslihan Perşembe Kulakoğlu)

TERBİYELİ KÖFTELİ KEREVİZ - Gülay Perşembe

 


(Kuzenim Sevinç tavsiyesiyle)

Terbiyeli köfte ve terbiyeli kereviz kökü bileşimi, ikisi de terbiyeli yapıldığı için birbirlerine yakıştı. Çocukluğumda annem daima kuzu etiyle yapardı. Ve Giritlilikten ot merakından olacak, küçük köklü ve yaprağı bol ağırlıklı kereviz alınırdı. Ben pek kerevizi sevmezdim, biraz kök ve etleriyle idare ederdim. Rahmetli babam, şekerciler içinden, öğle yemeğine Namazgah Yokuşu'nu tırmanıp eve gelirken, Havra Sokağı'ndan bu küçük köklü kerevizleri de getirirdi. Bizler şimdi kerevizi birçok değişik türde kullanıyoruz. Hatta çiğ rendeleyip yoğurt salatası yapıyoruz. Eğer etin yoksa böyle köfteli yapmak, kıymalı yapmaktan daha güzel.

Üç kök kerevizi soydum, 150 gr kıymaya tuz, karabiber ve çiğ pirinci, sarısını terbiyeye ayırdığım yumurta akını katıp yoğurdum (ben bir kaşık galeta unu da koyarım). Küçük köfteleri ve bir küçük soğanı tereyağı ile zeytin yağı karışımında kavurup kerevizler ve suyunu kattım. Tuzunu da verince bir güzel pişti. İndireceğime yakın yumurta sarısı bir kaşık un ve bir limonla yaptığım terbiyesini de katıp tamamladım.

Afiyet olsun.

19 Mart 2021 Cuma

BİR FOTOĞRAFTAN NE ANILAR ÇIKAR - Gülay Perşembe


1943 yılından bir hatıra. Üç kız kardeş, üç bacanak, bir kayınvalide ve bendenizin (ortada beyaz elbisesinin eteklerini tutan çocuk) poz verdiği bir kartpostal.

Elime geçen fotoğrafların önce arkasına bakarım çünkü genellikle babam, fotoğrafların arkasına not düşerdi. Zamanını, fotoğrafın çekildiği yeri veya gerekçesini yazardı. Bu fotoğrafta bilgi yok ama en azından fotoğrafçı damgası okunuyor. Foto Işık Ali Balım. Birçok fotoğraf ile gruplara girince, fotoğraf ve fotoğrafçı bilgilerini merak ediyorsunuz. Araştırırken Ali Balım’la ilgili bilgilerde, Tarık Dursun K.'nın bir yazısını gördüm. Bizdeki hangi kitabından bu parça diye merak ettim. Bizde aradığımız kitabı, kitaplığımızın hangisinde olduğunu büyük kızım Gülnihal hemen bulur . Tahmin ettiğim gibi, Tarık Dursun K.'nın “Kaş Kaş Üstüne Taş Taş Üstüne” adlı kitabının içinden buldum Foto Işık Ali Balım ve arkadaşlık ettiği oğullarını anlattığı yazısını. Neyse bu başka konu.

Fotoğrafta dikkat çeken bir nokta da, yeni gelin olduğunu tahmin ettiğim küçük teyzemin kolundaki bilezikler. Hep düşünürüm; şimdi olanın bile takıp takıştırıp sokaklara çıkamadığı bir zaman yaşıyoruz. O devirdeyse, hele de girmesek de zorluklarını çektiğimiz İkinci Dünya Savaşı yıllarında kadınlar, rahatça takılarını kollarına takabiliyor, kullanabiliyorlar.

Çocuklarım anneannelerinin ileri yaşlarına yetiştiler. Hep söylerdim çocuklarıma; anneannenizin yaşlılığında boyunun kısalığına bakmayın. Anneanneniz, kardeşleri içinde en uzunuydu. Bu fotoğraf da bunun ispatı.

Bir akraba nikahı dönüşü İzmir Fuarı’nda yapılan (Kültürpark) göl önünde çekilmiş bir fotoğraf bana neleri çağrıştırdı değil mi? Eski fotoğraflar daha kıymetli. Eskiden öyle herkesin bir fotoğraf makinası yoktu. Fotoğrafhanelerde fotoğraf çektirirdiniz veya böyle dolaşan fotoğrafçılardan rastlarsanız, babam gibi meraklıysanız hatıra fotoğrafı çektirirdiniz.

Küçük kızım Neslihan "Eski anılardan bir şeyler yaz. Fotoğraflarından yazılar çıkarabilirsin” diyor. Ben de, “Benim renkli bir hayatım yok. Ne yazayım?” diyordum. Neslihan, önüme fotoğraf albümü koydu. “Bir fotoğraftan ne anılar çıkar” dedi. Çıkarmış.

5 Ocak 2021 Salı

50’Lİ 60’LI YILLARDA DİKTİĞİMİZ GELİNLİKLER - GÜLAY PERŞEMBE

 


50’lerden bu fotoğrafı görünce anılarım debreşti. 50’li 60’lı yıllarda diktiğimiz gelinlikler genellikle uzun kollu olurdu, iç sateni straplez olsa da. Hem de el üzerine kol sivrilirdi. Enstitü Tekamül (Olgunlaşma) Atölyesi’nde nice gelinlik diktim. Akraba kızlarına da. Hep bir toplanır, elebaşı ben biçer, prova yapar hep birlikte kolaylardık. Bazılarının sadece beden kısmı o güzel Fransız dantelleriyle kaplanırdı. Bütçeye göre eteğe de kullanan olurdu. En güzel kumaşlar da daha ziyade Hasan İkbal Mağazası’ndan alınırdı. Dantelinin motifinin üzerine boncuklarla işlenirdi. Biçilen günde kayınvalideler üzerine para atar, biz öğrencilere bir pastane parası çıkardı. Kuzenim Ferah’cığımın gelinliğini keserken kayınvalidesinin (kendisi Kilis kökenlidir ) zılgıt çekişini unutmuyorum. Kendi saten düşes gelinliğime de az bir dantel kumaş aldırıp önüne aplike yapıp boncuklarla işlemiştim. 50 küsur yılda kimseye vermemiştim. Çünkü yıkayınca uzun boncukları kararmıştı. Şakadan çıkarıp Neslihan’a giydirince çok beğendi, vücuduna da uyunca (E biz de gençliğimizde böyle kütük beden değildik), uzun boncukları değiştirip kollarını kısaltıp bir de arkadan dekolteyi açtık, ne demekse modernleştirdik ve kızıma nikahında giydirdik. Onca akraba arkadaş dostlardan uzak bir nikah oldu, sadece anne baba, kardeşler ve çocukları. Ah! Corona! Allah nerde varsa mesut etsin, bu derdi de dünyamızdan def etsin. Amin. 


 

OKUMAYA DÜŞÜNMEYE ÜRETMEYE – Gülay Perşembe

      Sinema kanallarında yine karşıma "Nadide Hayat" filmi çıktı ve dalıp gittim. Kardeşim soruyor "Kaçıncı izleyişin?"...