22 Eylül 2025 Pazartesi

DEMANS-Gülay Perşembe


"Bir Daha June" güzel bir film. Demans geçiren bir anne, özel bir bakım evine yatırılmış. 5 yıl sonra her şeyi hatırlayıp bakım evinden kaçıp evinin ve cocuklarının yanına geliyor.  Ailedeki değişikliklerden şaşkın. Hatta torunların büyük halleri, İşlerin bozulmuş olması... Neyse filmi izlemenizi salık veririm. Bu ani düzelmelere inanmayan olur. Ben annemde yaşadım şahidim. Annem de demansken saçını kestirir hem de Nesli'ye. Aklı başına gelince, "Hani saçlarım? Ölünce göğsümü ne örtecek?" diye kıyamet koparırdı. Hastayken geceleğini lime lime yırtar, iyileşince, "Hani benim mavi geceliğim?" diye arardı. Bu anı iyileşmeleri bize nefes aldırır ama gene ne zaman bizden kayacak diye endişe ederdik. Kardeşim ve ben, çoğu bende de olsa dönüşümlü onu kolladık. Eşim de anlayışlı davrandı. Daha evvel de onun babasının bu kaymalarını, karı koca biz idare etmiştik. Ruhları şad olsun.

21 Ağustos 2025 Perşembe

AH O ESKİ FUARLAR-Gülay Perşembe


 

1936 yılından bir fotoğraf. 20 Ağustos 1937 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı adını aldı.  Bir zamanlar dolu dolu geçen bir Fuarımız vardı. (Bu yıl 1 Eylül-10 Eylül arasında) İnsanların yalnız İzmirlilerin değil, bütün Ege’nin dört gözle beklediği Fuar. O kalabalıklar. Oteller dolar, günü birlik gelenler dışında evlerde konuklar... Küçük kızım Neslihan’ı doğurduğum yıl ben hastanedeyim, evin sekiz odası da misafir dolu.

Dünyanın ahvalini öğrenirdik Fuar ‘daki pavyonlardan. Reklam kağıtları toplanırdı.  O zaman ki fuarlarda  yalnız kültür değil eğlence de vardı. Konserler, tiyatrolar...

Yiyecekler, semaverli çay bahçeleri, her bütçeye uygun. İstersen evden yiyecek getirir, bir çay bahçesinde de çayını yudumlayıp dinlenir, gelen geçeni izlerdin.

Artık mesleki fuarlar Gaziemir’de. Kala kala ve kısala kısala normal fuarımız kaldı eski yerinde. Hayvanat Bahçesi bile taşındı.  Ne Zeki Müren var artık ne Müzeyyen Senar ki kendilerine has gazinolarında.

Yabancı pavyonların ürünleri artık her yerde var, parasına güvenene.

Arzum  o yeşilliğin hiç olmazsa kaybolmaması. Aman dikkatli olalım, bozdurmayalım.




Yukarıdaki fotoğraf kardeşim ve rahmetli babamla fuar anımız...


FUAR-Gülay Perşembe

20 Ağustos-20 Eylül Çocukluğumun, gençliğimin İzmir Enternasyonal Fuarları. Tam bir ay... Doya doya gezdiğimiz fuarlar... O zamanlar İzmir'in tek fuarı. Gaziemir’deki ihtisas alanındaki Fuar İzmir yok. Kitap fuarları bile sonradan başladı. Birçok ülke pavyon açmak için yarışırdı. Ürünlerini gösterecek, bağlantılar yapacak. Sergi Sarayı'nda da Türk girişimciler. Sadece ticaret değil, eğlencemiz de vardı. 

Her tür müziğin gazinoları. Yenilerden, komiklerden assoliste kadar. Bir yıl rahmetli Hamit dayım bizi Manolya Gazinosu’na  Zeki Müren konserine getirdi. Hakikaten fuarımızın assolistiydi. Her sınıf eğlenebilir, kanepelere oturup dışardan da dinleyebilirdi. Gazinolara gidemeyen için devasa bir çay bahçemiz vardı. Her masaya semaver gelir, evden getirilen yiyeceklerle istediğiniz kadar çay içerdiniz. Paraşüt Kulesi’nin çevresi de hediyelik eşya satanlaŕa ayrılmıştı. İçinde de birçok yiyecek maddesi bulabilirdiniz. Daha sonraki yıllarda başka ülkelerin de yöresel yiyecek satan bölümleri oluştu. Benim gidebildiğim birkaç yıl öncesine kadar da değişmeyen tek şey içtiğimiz o güzel üzüm suları. Gaziemir’deki ihtisas fuarları açıldığından beri, artık İzmir Enternasyonal Fuarımızda yabancı ülkeler yok. Her yıl tek bir yabancı ülke ve bir ilimiz misafir olarak pavyon açıyor. O bir aylık tantana da yok. Bir haftayla işi bitiriyorlar. Hayvanat Bahçesi bile taşındı. Serde yaşlılık var artık özenmiyoruz. Dileğim; onca devasa ağacın, bitkinin bulunduğu bu alan daima Kültürpark olarak kalsın. Bir deli idareci beton doldurtmasın. Ama İzmir halkıma ve sivil toplum örgütlerime güveniyorum, izin vermezler. 

Fotoğraflar izmir.bel.tr ve izfas.com.tr'den alınmıştır.

Yukarıdaki fotoğraf kardeşim ve rahmetli babamla fuar anımız.


WAYU ÇANTASINA ANADOLU KİLİM DESENİ-Gülay Perşembe

 Amerikan yerlileri ile mademki akraba imişiz (!) ben de onların wayu çantasına Anadolu kilim desenini uyarladım. Yasemin'ciğime bir ay evvelinden yaş günü hediyem💙



17 Temmuz 2025 Perşembe

35 SENE SONRA ZAMANIN SULARINDA-Gülay Perşembe

 

    Şair, Yazar, Ressam ve Sanat Eleştirmeni, Matematikçi Turgay Gönenç’in, Sanat Çevresi Aylık Sanat Dergisi Kültür ve Sanat Yayınları tarafından basılan ‘Zamanın Sularında (Tarihsiz Günlükler)’ adlı kitabını yıllar sonra ikinci kez okudum. İlk olarak 35 sene önce okudum. Şimdi daha kapsamlı okudum. O kadar çok sanatçıyı tanımış ki... Kimileriyle arkadaş, kimilerini de kitabında anıyor. Zamanın Sularında’da özellikle ressamlar dikkatimi çekti. Kitabında bahsettiği ressamların yapıtlarını Google’dan bulup bakıyorum. Resim Sergisi’ne gitmiş gibi oluyorum.

    Turgay Gönenç 80’li yılların sonlarındaki günlüklerine daha çok yer vermiş kitabında. Kaleme aldığı kişilerden dolayı kıymetli günlükler... Visconti, Yusuf Atılgan, Orhan Peker,  Burhan Uygar, Çaykovski, Ahmet Hamdi Tanpınar, Aragon, Bach, Çehov, Herman Hesse, Korosawa... Okuduğum sanki kültürel bir gezi kitabı gibi de...

    Akademisyen, çevirmen, yazar Bedrettin Cömert, ‘Giotto'nun Sanatı’ adlı kitabını Turgay Gönenç’e 11 Temmuz 1978’de imzalayıp verecekken, aynı gün öldürülmüş. Balkonda otururken, aşağıdan Türk tiyatro bilimci, oyuncu, yazar, eleştirmen, yönetmen ve akademisyen, büyük kızım Gülnihal’in de hocası olan rahmetli Özdemir Nutku bağırmış: “Bedrettin Cömert’i vurdular” diye. Aylar sonra üzeri kanla kaplı kitap, Turgay Gönenç’in eline geçmiş.


Misaki Milli İlkokulu’nda Turgay Gönenç ile beş sene aynı sınıfta okuduk. Zaten aynı yıl doğmuşuz. Hareketli bir çocuktu. Yıllar sonra birçok konuda, sanatın birçok dalında bilgi sahibi bir kişi olduğunu öğrendim. Şiir ve resimde, özellikle resimde çok iyi bir sanat eleştirmeni. Aynı zamanda resim koleksiyoneri. Fırsat buldukça biriktirmiş.

    ‘Zamanın Sularında (Tarihsiz Günlükler)’in arka kapak fotoğrafını Gazeteci, Araştırmacı Yazar, Şair Yaşar Aksoy çekmiş. Kitabın kapak resmi ve içindeki birçok kara kalemler 1992 yılında yitirdiğimiz Burhan Uygur’a ait. Kendisiyle yakın arkadaşlığı da var. Turgay Gönenç’in Burhan Uygur ile ilgili Teşvikiye Sanat Galerisi Yayınları adına hazırladığı bir çalışması da var. Sergilerde yapıtlarını görmüştüm. Resim Sanatımızda önemli ressamlarımız arasında yer aldığını biliyorum.

   Turgay Gönenç bir matemetik dehasıydı da. Matematik öğretmenliği yaptı. Küçük kızım Neslihan’ın DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV bölümünde hocası olan Prof. Dr. Oğuz Adanır’ın, Atatürk Lisesi’nde matematik öğretmeni olmuş. Kızımın aktardığına göre hocası, “Matematik öğretmenliğinden öte bize çok şey kazandırdı” demiş.

   İkiz kızları, büyük kızım Gülnihal ile aynı sene 1969 yılında doğmuş. Çocukken aynı ilkokula gittiğimiz, aynı semtte yürüdüğümüz Turgay Gönenç’in  ‘Zamanın Sularında (Tarihsiz Günlükler)’ adlı kitabıyla ilgili yazımı, onun bugünleri de anlatan bir şiiriyle bitirmek isterim:

 

ESKİ SOKAKLAR - Turgay Gönenç (1939-2019)

 

Dere boyunca zakkumlar

Yüzün düştü yüreğime

Yine solgun mahzun musun

Yüzün düştü yüreğime

 

Benim çocukluğum fesleğen kokar

Pervazlarda rüzgarlarda güvensiz

Çivit boyalı teneke saksılar

Benim çocukluğum fesleğen kokar

 

Bir de günün son ışıklarıyla

Süt mavisi aydınlanan kireç badanalı bir duvar

Bir yasemin usulca sarkar sokağa

Yanık kokulara karışır gülüşün

Penceren ardı karanlık camlar

 

Bilsen ne denli özlüyorum o eski sokakları

Şimdi çevrem büyük küçük kentsoylular

Ne bir coşku ne yaşama sevinci yüzlerinde

Ama hep ölüm korkusundalar.

 

 

Zamanın Sularında (Tarihsiz Günlükler), Turgay Gönenç,

Sanat Çevresi Aylık Sanat Dergisi Kültür ve Sanat Yayınları, 2, İstanbul-1989 Baskısı,

 160 Sayfa.


30 Mart 2024 Cumartesi

OKUMAYA DÜŞÜNMEYE ÜRETMEYE – Gülay Perşembe

 


    Sinema kanallarında yine karşıma "Nadide Hayat" filmi çıktı ve dalıp gittim. Kardeşim soruyor "Kaçıncı izleyişin?" diye. Sayısını ben de unuttum. Demet Akbağ'ın rollerine bayılıyorum. Talebeliğinden beri televizyon misafirimiz. Filmin konusu şöyle; eşi ölünce ne yapacağını bilemiyen Nadide, boşlukta kalan, çocuklarını da yetiştirmiş bir kadın. Nadide kararını veriyor; evlenmek için yarım bıraktığı üniversiteye, çıkan bir aftan da faydalanıp yeniden gidiyor.

    Bu bana eşim ölünce içimde oluşan boşluğu hatırlattı. Eşim vefat edince birçok kurslara devam ettim. İlki, eşimin de vasiyeti olan "Oğlumuza işinde yardımcı ol" dileğini yapmak için muhasebe kursuna yazıldım. Üçlü bir kurstu (Muhasebe, daktilo, bilgisayar). Ben sadece muhasebe bölümüne yazıldım. Hâlâ hayıflanırım neden bilgisayara da yazılmadım diye. 1989 yılında bilgisayarin hikmeti daha pek anlaşılmamıştı. Çok sonraları torunum Evrimcimin de gayretiyle biraz biraz bulaştım. Oğluma işyerinde pek faydam olmadı ama birkaç kere Aliağa Rafineresi'ne geçiktirdikleri parayı almaya gittim. O da bir maceraydı. Aliağa otobüsüne binip rafineri kavşağında iniyorsunuz, rafineriye gitmek için otostop yapıyorsunuz ve bu çoğu zaman bir kamyon oluyor. Halbuki arabayla gitsem ya... Ehliyetim var ama trafik korkusu bırakmıyor.

Enstitü mezunu olduğum için birçok elişi öğrensek de, değişik kurslarda da insan birçok şey öğreniyor. Özellikle artık pek devam etmesem de resim kursunu çok sevmiştim. İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde gittiğim hocamızın değerli rahmetli hocamız Şeref Bigalı olduğu resim kursu. Değerli rahmetli hocamız Şeref Bigalı, biz orta yaşlılara da bir şeyler öğretmeye çalışırdı. Sizlere hocamızın bir resmini de paylaşıyorum. Ruhu şad olsun.


Dikiş bilen ben, teğellemeden toplu iğne yardımıyla makine çekmeği, Amerikan Kültür Derneği'nde aldığım pacth work kursunda öğrendim.



   Her işimi kendim görmem yanında internet ve televizyondan öğrenerek yaptığım el işlerini hediye olarak dağıttım.

   Gelelim bugünlere... Ritm bozukluğu ve yaşlılıktan elimden geldiğince yakınlarımın gayretiyle okumaya, düşünmeye, üretmeye çalışıyorum.

15 Mart 2024 Cuma

Fİ TARİHİNDE SOKAK HAVAGAZI FENERLERİ-Gülay Perşembe


 Doğduğumdan beri 84 yıldır elektriği olan evlerde oturdum.
Garip gelmesin çocukluğumda birçok evde elektrik yoktu.
Tabii evimizde gaz lambası vardı. Sadece elektrikler kesilince yardım ederdi. Ama o yıllarda her yerde henüz sokak elektrik lambaları yoktu. Aydınlanma Havagazı fenerleriyle sağlanırdı.
Fenerci dediğimiz zat her aksam, elinde uzun bir çubuk, fenerin penceresini açar, içindekini tutuştururdu.
İleriki yıllarda elektrik direkleri konuldu ve aydınlık çoğaldı.
Anımı kızım Neslihan'ın şiirinin bir bölümüyle bitireyim, Zaten anımı hatırlatan da bu şiir oldu.

"....Ali Reis Mahallesi'nde bir fener
karardı dünyanın ikinci savaşında
şimdi annemin anılarında gezer
sevginin koşturduğu sokaklarda"

Aşkın Kedi Mevsimi, Neslihan Perşembe Kulakoğlu, Şey Yayınları

DEMANS-Gülay Perşembe

"Bir Daha June" güzel bir film. Demans geçiren bir anne, özel bir bakım evine yatırılmış. 5 yıl sonra her şeyi hatırlayıp bakım ev...